RUSEN [ANALİZ]: Prof. Dr. Salih Yılmaz : Türkiye’deki seçimler sonrası yeni dönemde Türkiye ile Rusya ilişkileri nasıl şekillenir?

3 Temmuz 2018, 02:02

 

 

24 Haziran 2018 erken seçimleri sonuçlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan en yakın rakibine 20 puan fark atarak seçimleri kazandı. Fakat partisi, TBMM’deki çoğunluğunu yitirdi. Bu haliyle AK Parti’nin MHP’ye bağımlı olduğunu düşünenler olabilir. Fakat iki parti arasındaki ilişki bağımlılıktan çok işbirliğine odaklanmış durumdadır.

 

 

Çünkü iki parti özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra başta dış politika olmak üzere ülke içindeki önemli sorunlarda benzer politikalara sahipler. Bu seçimlerde tüm anket şirketlerinin yanıldığı husus MHP’nin aldığı oy oranı olmuştur. Tahmin edilenin aksine MHP gücünü korumuş ve mecliste kilit parti konumuna gelmiştir.

 

 

Bu seçimde diğer bir husus ise CHP’nin adayı Muharrem İnce’nin partisinden 8 puan fazla oy alarak toplum tabanında kabul görmesidir.  Bu seçimin kaybedeni ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmuştur. Seçimin hemen ertesinde parti içinde yönetim tartışmaları başlamış ve Kılıçdaroğlu’nun liderliği tartışmaya açılmıştır. Tartışmaların en önemli nedeni ise Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan karşısında 9 seçim kaybetmesi ve bu seçimde muhalefet partisi olmasına rağmen partinin oyunu 3 puan düşürmesidir.

 

Yine HDP’nin barajı geçmesinde de CHP oylarının etkili olduğu tartışmaları vardır. Çünkü CHP’nin güçlü olduğu bölgelerde HDP’nin oyları artmışken Güneydoğu bölgesinde HDP’nin oyları düşmüştür. İYİ Parti ise 7 ay önce kurulmasına rağmen %10 barajını geçebilecek bir oy alarak başarılı olmuştur. Bu partinin en çok oy aldığı bölgeler ise eski Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisinin merkezleridir. TBMM’ye Demokrat Parti, Büyük Birlik Partisi, Saadet Partisi de milletvekili seçtirerek genel anlamda renkli ve temsilin tabana yayıldığı bir meclis oluşmuştur.

 

 

Türkiye’de bu seçimde toplumun genel algısı, Türkiye’nin içinde bulunduğu güvenlik kaygıları ve dünyada milliyetçiliğin yükselişine bağlı olarak şekillenmiştir. Özellikle AB, ABD, NATO söylemleri toplumda karşılık bulmamıştır. Ekonomik kriz belirtileri de seçmende biraz olsun etkili olmuştur.

 

 

Cumhurbaşkanı adaylarının kampanya döneminde dış politikaya dair söylemleri de seçmenin algısını etkilemiştir. Örneğin Rusya konusunda adayların demeçleri şöyledir:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Rusya Devlet Başkanı Putin ile aramızda samimi bir iletişim var.

 

 

CHP adayı Muharrem İnce: Rusya tarafından kuşatılıyoruz.

 

 

Saadet Partisi adayı Temel Karamollaoğlu: Rusya ile ilişkilerimizi geliştirmeliyiz.

 

 

Bu haliyle seçimdeki kampanyalarda alışık olmadığımız biçimde CHP adayı Muharrem İnce’nin Rusya karşıtı bir vizyon sergilemeye çalıştığı hatta AB ve ABD ile ilişkileri düzeltme yönünde mesajlar verdiği görüldü. Bu durum CHP’nin tarihi politikalarından dönüşümü de gösteriyor. Çünkü CHP uzun yıllardır ABD karşıtı bir politika yürütmesine rağmen bu seçimde tam tersi bir politik tavır sergilemiştir.

 

 

Seçim sürecinde başta AB basını olmak üzere ABD’deki gazetelerde Rusya’nın Türkiye’deki seçimlere müdahale ettiğine dair haberler çıkmıştır. Bu haberlere dair kaynak veya ispat sunulamamıştır. Fakat görülmüştür ki Google, twitter ve facebookta hükûmet karşıtı propagandalar desteklenmiş birçok hükûmet taraftarının hesabı kapatılmıştır. Yani Batı, bir bakıma sosyal medya üzerinden seçime müdahale etmeye çalışmıştır.

 

 

 

Türkiye’deki seçim hem Batı hem de Doğu ülkeleri açısından kritik öneme sahipti. Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimi kaybetseydi yeni gelecek yönetimin Batı ile daha iyi ilişkiler kuracağı vaatleri vardı. Fakat halkın tercihi Erdoğan ile devam etmekten yana olmuştur. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmesi ile Suriye barış süreci dâhil olmak üzere Rusya ve Türkiye arasındaki işbirliğinin devam etmesi de garanti altına alınmıştır.

 

 

Rusya ve Türkiye Suriye’de ve diğer bölgelerde terörle mücadele konusunda önemli mesafeler kaydettiler. Bu iki ülkenin işbirliği ile aynı zamanda birbirlerine destek olma, Batı’dan gelebilecek saldırılara karşı güç birliği yapma konusunda bu işbirliğinin devam etmesi kararlılığı ortaya konulmaktadır. Zaten seçimin hemen ertesi günü Türk Akımının Türkiye kısmındaki kara inşaatına başlanması bu kararlılığın ifadesidir.

 

 

 

Seçimlerin hemen sonrasında ABD’den de Türkiye’ye yönelik iki mesaj verilmiştir. Birincisi müttefiklerin İran’dan petrol alımını durdurmasına yönelik, diğeri de S400’lerin alınması halinde ambargo uygulanacağına dair mesajdır. Türkiye, İran’dan petrol alımının durdurulması talebine BM’den karar alınmadıkça uyulmayacağı cevabını vermiştir. S400’ler konusunda ise henüz teslimat tamamlanmadığı için cevap verilmemiştir.

 

 

Türkiye’nin Rusya ile işbirliği kaldığı yerden devam edeceğe benziyor. Bu işbirliğinin düzeyi ise ABD veya AB’nin Türkiye’ye karşı uygulayacağı baskıyla da orantılıdır. Eğer ABD baskı yapmaya veya tehdit etmeye devam ederse bu işbirliği daha ileri boyutlara evrilerek müttefiklik düzeyine de çıkabilir. Bu dönemde Rusya’nın Türkiye’ye yönelik stratejisinin de çok pasif olduğu görülüyor.

 

 

 

İki ülke arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Dağlık Karabağ, Kırım vd. konularda hala bir hareketlilik yok. İngiltere, İsrail ve ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Kesimine son dönemde yaptığı yığınağa karşı Rusya’nın da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilişkilere dair bir politika belirlemesi gerekiyor.

 

 

Yine Paşinyan ile önemli bir avantaj elde eden ABD’nin hamlelerine karşı bölgede krizi çözecek Dağlık Karabağ sorunu masaya yatırılmalıdır. Diğer türlü bu sorun çözülmezse ABD’nin İran’a yapacağı harekât veya çevrelemede Azerbaycan da Batı bloğu içerisinde yer alacaktır.

 

[Rusya ve Avrasya alanlarında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Salih Yılmaz, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesidir]

 

 

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER