Rusya neden Ortadoğu’da başarılı oldu? Soçi’de muhtemel sonuç ne olur?

20 Ekim 2019, 11:51

 

16 Eylül 2019 tarihinde Rusya, İran ve Türkiye cumhurbaşkanları Suriye iç savaşının çözümünü görüşmek üzere Ankara’da bir araya geldi. Her üç ülke de Suriye’de anayasa komitesinin oluşumu üzerinde mutabık kaldılar. Bu üç lider kuzeydoğu Suriye’nin geleceği ve İdlib’teki duruma dair çözüm önerileri üzerinde de tartıştılar. Bu zirvede Rusya’nın Esed yönetimi üzerindeki İran etkisinden rahatsızlığı da gün yüzüne çıkmıştı. Çünkü Rusya’ya göre Suriye rejim ordusu üzerinde İran’ın etkisi ve orduyu milislerle takviye girişimi Suriye’ye müdahale olarak algılanmıştı. Ayrıca İran’ın İdlib konusundaki ısrarı Türkiye tarafından olumlu karşılanmamıştı. Rusya, Türkiye’nin İdlib’deki Hayat Tahrir al-Şam (HTS) milislerinin silahsızlandırılması ve Afrin’in Esad hükümetine geri verilmesinde ısrarcı olmuştu.

 

 

 

Rusya’nın Ankara zirvesinde Körfez ülkelerinin de Astana Sürecine katılması önerisi bir bakıma 3 ülke tarafından çözülemeyen konuların bu ülkelerin katılımı ile çözülebileceğine dair stratejisinden kaynaklanıyordu. Bu teklif hem Türkiye hem de İran tarafından memnuniyetle karşılandı. Lübnan ve Irak, Astana müzakerelerine 1-2 Ağustos’ta ilk kez gözlemci devletler olarak katılmışlardı. Rusya’nın planına göre Suriye’nin komşularının tamamı Astana barış müzakerelerine dâhil edilmelidir. Suriye’li mültecilerin geri dönüşü konusunda Rusya-Suriye-Lübnan üçlü komitesi bile kuruldu.

 

 

Rusya, Irak’ı Astana Görüşmelerine dâhil ederek Irak’ın bölgesel bir arabulucu olarak Suudi Arabistan-İran diyalogunu artırmaya yardımcı olmasını da istiyor. Rusya, hatta Irak’a Suriye’de daha önemli bir tahkim rolü verebilir. Mısır ise Ekim 2017’de Astana Görüşmelerine davet edilmişse de buna olumlu yanıt vermemişti. BAE ise Aralık 2018’de Şam’daki büyükelçiliğini yeniden açtığından beri Suriye’deki anlaşmazlıkların çözümünde etkin rol almak istiyor. Fakat BAE, Türkiye’nin Güvenli Bölge Planına şiddetle karşı çıkıyor. 31 Ocak 2019’da Rusya-BAE yetkilileri Suriye’nin kuzeyinde görüşme yaptılar. Rusya, BAE yardımıyla Suudi Arabistan’ın Esad karşıtı tavrını da yumuşatmak istiyor. Rusya, BAE-Suudi Arabistan sayesinde hem Suriye’nin yeniden imarında mali kaynak elde etmek hem de HTŞ’ye giden desteği kesmek istiyor.

 

 

Rusya ayrıca, Astana müzakerelerine Arap ülkelerinin katılımını artırarak Suriye anayasal komitesiyle Moskova arasındaki diyalog sayesinde Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkelerinin de sürece katılacağını düşünüyor. Böyle bir başarı Esad rejimine karşı olumsuz tutumu da yok edecektir.

Türkiye’nin 9 Ekim 2019’da başlattığı Barış Pınarı harekâtı, Suriye’deki dengeleri yeniden değiştirdi. ABD’nin yaptırım tehditlerine Avrupa ülkelerinin de katılımıyla NATO’da en büyük müttefik Türkiye ile NATO müttefikleri arasında bir tutarsızlık meydana geldi. ABD’nin Türkiye ile anlaşması sonrası ise Türkiye karşıtı politikalarıyla ön plana çıkan Avrupa ülkeleri kendilerini yarı yolda bırakılmış hissettiklerini açıkladı. Rusya hem harekât başladığında hem de Türkiye-ABD arasında bir anlaşma olduğunun açıklanmasından sonra tutarlı politikasını devam ettirdi.

 

 

Rusya’nın stratejisine göre harekât başlamasıyla ABD’nin kendilerine ihanet ettiğini düşünen PKK-PYD, Suriye rejimine başvuracaktı. Çünkü Suriye rejiminden başka PKK-PYD ile işbirliği yapabilecek bir güç kalmamıştı. PKK-PYD ile Suriye rejimi arasındaki ilişki her ne kadar güvene dayalı olmasa da etkileşime girmeden tarafların her bir amaç ve hedeflerini gerçekleştiremeyeceği anlayışına dayanan bir süreçtir. İki güç de Türkiye’ye karşı güç birliği yapmayı hedeflemişlerdir. Bu durum tüm taraflar için Rusya’yı görüşme yapılması ve desteğinin alınması gereken ülke haline getirmiştir. Bu haliyle Rusya açısından Suriye’de siyasi barış sürecine geçiş daha da kolaylaşmıştır.

 

 

 

Rusya, Suriye krizi başladığından beri zaman zaman popüler politikalar yürütmüşse de tutarlı ve anlaşılır bir strateji ile yola devam etmiştir. Bu politika günümüzde meyvelerini vermektedir. Rusya ilk başlarda Suriye’de diğer aktörleri ikna etmek için rejim değişikliği planı üzerinde çalışmışsa da daha sonra işbirliği yapan aktörlerin birbirine düşmesiyle bu plandan vazgeçmiştir. Rusya’nın Suriye politikası Ortadoğu’da başarılı olmasına neden olmuş ve yeni ilişkiler geliştirmesine olanak sağlamıştır. Rusya’nın Suriye politikasında uzun vadeli stratejiler olmamıştır. Duruma ve imkânlara göre stratejileri değişmiştir. Rusya’nın en büyük başarısı belki de değişikliklere hızlı tepki verme ve yeni fırsatlar için hazır olma içgüdüsüdür. Bu strateji aynı zamanda başkalarının hatalarını görme ve bunları kullanma yeteneğini de içermektedir. Rusya’nın bu politikası hibrit savaş tekniğini uyguladığı değerlendirmesiyle açıklansa da aslında sahayı ve diğer ülkelerin politikalarını bilmekle de alakalıdır.

 

 

Rusya hem Suriye’de hem de dünyanın kriz bölgelerinde askeri gücünü hep hazır tutmuştur. Bu hazır askeri güç diplomatik manevrayla da birleştirilerek çok pahalı olmayan başarılar elde edilmiştir. Yumuşak güç stratejisi her zaman için öncelikli olmuştur. Rusya’nın kriz alanlarındaki stratejisinde değişmeyen bir ideolojik saplantı hiç olmamıştır. Diplomatik esneklik, ittifakların değişkenliğinin dikkate alınması Rusya’ya avantajlar kazandırmıştır. Rusya stratejisi kısa vadeli olmuş ve fırsatlardan istifade etmek hep önceliklidir. Rusya’nın dış politikasında pragmatik bir yaklaşım vardır. Rusya, Soğuk Savaş sonrası ABD veya Avrupa Birliği ülkeleri gibi sabit bir düşman veya dost ülke anlayışına sahip değildir. Rusya, çıkar grupları arasında her bir ülke ile ilişki kurabilmiştir. Fakat Rusya her ne kadar esnek bir dış politika uygulasa da tarihi müttefiklerini hepten bırakmayı da hiç düşünmemiştir. Rusya’nın dış politikasında Suriye’de Baas tipi rejim ve Kürtler tümden terk edilebilecek bir unsur olmamıştır.

 

 

Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı sırasında Menbiç bölgesinden çekilen ABD birliklerinin yerine Suriye rejimi ve Rusya’nın yerleşmesi yeni dönemde Türkiye-Rusya arasında nasıl bir anlaşma olacağına dair merakı artırdı. Suriye rejimi her ne kadar Menbiç’e girdiyse de mümkün olduğunca Türk ordusu ile savaşmaktan kaçındığı da görüldü. ABD açısından Türkiye’nin Esed rejimi ile çatışması ise “kırmızı çizgi” olarak gösterilmemiştir. PKK-PYD yok olmaktan kurtuluş için Şam yönetimini kurtarıcı olarak görürken bir anda Trump devreye girerek yeniden PYD’ye alan açabilmiştir. PKK-Şam rejimi arasındaki anlaşmaya göre şehirlerin kontrolü askeri olarak Esed yönetimine geçecek fakat şehri sivil olarak PKK-PYD yönetecektir.

 

 

 

Yerleşim yerlerinin güvenliğinin Suriye rejimi tarafından sağlanması ve siyasi kontrolün PKK-PYD elinde kalmasını öngören bu anlaşmanın Türkiye’yi durdurması mümkün değildir. Bu süreç Rusya açısından herkes için görüşülmesi gereken ülke konumunu ortaya çıkarmıştır. Rusya, Suriye rejimi ile Türkiye arasında başlayacak bir çatışmanın Suriye’de siyasi barış sürecini bitireceğine inanıyor. Rusya’nın daha önceden ısrar ettiği Suriye rejiminin kontrolüne girmesi gerektiğini söylediği topraklar şimdi Suriye rejiminin kontrolündedir. Fakat asıl sorun Suriye rejimi buralarda PKK-PYD ile mücadele edip onları etkisiz kılacak mıdır?

 

 

Mevcut durumda Şam yönetimi Suriye topraklarının sadece yüzde 60’ını kontrol etmektedir. Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı, Esed rejimine de olumlu olarak etki etmiştir. Türkiye sayesinde birçok yerleşim yerinde yeniden kontrol sağlamıştır. Rusya’nın elinde tutuğu bir plana göre İdlib ile Menbiç-Aynel Arab arasında bir değişim istenmektedir. Yeni plana göre Rusya, kuzey Suriye’de Türkiye’nin planlarını onaylarken Türkiye’nin de İdlib’de Şam – Moskova – Tahran operasyonunu kabul etmesi istenmektedir. Türkiye yanlısı silahlı güçlerin İdlib’ten tahliye edilmesi sonrası bölgeye operasyon yapmayı hedefleyen Rusya, bu planı Türkiye’nin kabul etmesi için elindeki avantajları kullanmak istiyor. Türkiye ise Güvenli Bölgedeki hapishanelerde bulunan DAEŞ’lilerin etkisiz hale getirilmesi için Rusya ve Avrupa ülkeleri için mutlaka işbirliği yapılması gereken ülke haline gelmiştir. Çünkü PKK’nın bilinçli olarak serbest bıraktığı bazı DAEŞ’liler elbet mülteci kılığında geldikleri ülkelere dönmeye kalkacaklardır.

 

 

Rusya’nın 22 Ekim’de Soçi’deki toplantıda Adana Mutabakatını gündeme getirerek 6 km alanda Türkiye’ye operasyon hakkı tanınmasını, Menbiç, Aynel Arab ve Kamışlı gibi yerleşim yerlerinde yönetimin Esed rejiminde kalmasını isteyeceğini biliyoruz. Bu haliyle Türkiye garantiler almak kaydıyla sadece Esed yönetiminde olmadan kendisi de kontrol mekanizmasında olmak kaydıyla bunu kabul edebilir. Ancak Türkiye 30 km’lik Güvenli Bölgede ısrar ederse Rusya’nın bunu kabul etmeme riski Esed rejimi-Türkiye, Türkiye-Rusya arasında da yeni krizlerin doğmasına neden olacaktır. ABD’nin Türkiye’ye kolayca teslim edecekken Menbiç ve çevresinden çekilip Rusya-Esed rejimine alan açması belki de Rusya’nın Türkiye ile bir kriz yaşamaları beklentisiyle yapılan bir stratejidir.

 

 

Rusya’nın Adana Mutabakatında ısrar etmesi İran ve Mısır’ın da bu anlaşmaya bağlı olarak devreye girmesi anlamını taşıyor. Çünkü 1998 yılında yapılan Adana Mutabakatının o dönemdeki garantör ülkeleri Mısır ve İran’dır. Bir ihtimal Adana Mutabakatının yeniden güncellenmesi ve terörle mücadelede Türkiye’ye herhangi bir sınır çizilmemesi mümkün olabilir. Türkiye-Rusya arasında yapılacak görüşmelerde Menbiç, Aynel Arab ve Kamışlı’da 2’li ve 3’lü denetim ve Güvenli Bölge mekanizması da denenebilir. Fakat her ne şartta olursa olsun Türkiye, 30 km’lik Güvenli Bölgeden taviz vermesi halinde Güvenli Bölge planının ileriki dönemlerde başarılı olmama ihtimalini göze almalıdır.

Soçi’deki toplantının gündemi Suriye’de güvenliği nasıl sağlarız olduğuna göre Türkiye-Rusya arasında tek başına değil de ikili bir strateji ve birlikte hareket etme planı üzerinde anlaşılma olasılığı vardır.

 

Prof. Dr. Salih YILMAZ

Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

 

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER